Çağdaş Türk Oyunlarındaki Geleneksel Halk Tiyatrosu Öğeleri

[b]Çağdaş Türk Oyunlarındaki Geleneksel Halk Tiyatrosu Öğeleri[/b]
[i]Elena Oganova
Moskova Devlet Üniversitesi, Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü,
Türkoloji Bölümü[/i]


Elena Oganova, geleneksel tiyatroyu inceleme amacıyla yazdığı bu araştırma tezinde, konuya çağdaş Türk tiyatrosunun değişik tarzlarının gelişiminde geleneksel tiyatronun etkileri açısından yaklaşıyor. Özellikle, sosyal ve politik drama üzerinde yoğunlaşıyor. Aynı zamanda, Türk tiyatrosunun gelişimindeki temel adımlar, çağdaş dünya dramatik sanatlarının başlıca eğilimleriyle olan yakın ilişkileri kurularak inceleniyor.

Günümüze kadar, Rus biliminde, bu tezin ele aldığı konuyu araştıran benzer bir çalışma yapılmadı. Bu da bu tezin, bilimsel önemini ve yeniliğini kanıtlayan bir gerçektir.

Bu tezin yöntemi, Türk gölge tiyatrosu "Karagöz" (Cevdet Kudret'in editörlüğünü yaptığı 1-3 bölümler), "Ortaoyunu" (Cevdet Kudret'in editörlüğünü yaptığı 1-3 bölümler) ve araştırmanın amaçları ve bakış açısı doğrultusunda en belirleyici olan, 19. yüzyılın ikinci yarısından 1990'ların sonuna kadar tarihlenen oyunların irdelenmesi üzerine kuruldu.

Tez, giriş, üç bölüm, sonuç, bibliyografya ve Aziz Nesin'in yazdığı üç "Karagöz" oyunu çevirisinin de yer aldığı ekler bölümünden oluşuyor.

Giriş bölümü, Türk, Avrupalı bilim adamlarının ve Rus (Sovyet) oryantalistlerin, Türk Tiyatrosu üzerine yaptıkları araştırmaların genel bir sunuşunu içeriyor. Bu bölümde, elliden fazla araştırmacının, "Gölge tiyatrosu", "Ortaoyunu", "Meddah tiyatrosu" ve 19 ve 20. yüzyılların yazılı oyunları üzerindeki yorumlarına yer veriliyor. Rus Türkolojisinde, 19. yüzyıl Türk tiyatrosu üzerine yapılan araştırmalar sayıca az ve ne yazık ki sundukları bilgi bütünlüksüz. Çağdaş Türk tiyatrosu -Rus Türkolojisine göre 1928 tarihinde başlayan dönem- açısından da durum bu denli kötü. Nazım Hikmet'in oyunları bir istisna olarak görülebilir çünkü onlara adanmış tezlerde bir şekilde incelenmişler. Yazılı oyunlar üzerine Türk bilim adamlarının yaptığı çalışmalar genel olarak ele alındıktan sonra, iki kitap özellikle belirtilip takdir edilecek: Ayşegül Yüksel'in "Haldun Taner Tiyatrosu" ve Nurhan Tekerek'in "Popüler Halk Tiyatrosu Geleneğimizden Çağdaş Oyunlarımıza Yansımalar" adlı kitapları. Oganova, sözü edilen kitaplara ancak tezi için yaptığı araştırma sona erdikten sonra ulaşabildi. Ama, bu tezin yazarının vardığı nokta, bu alandaki önemli isimlerin çıkardığı sonuçlara yakın oldu.

Oganova, "Geleneksel Türk Tiyatrosunda Halk Draması" başlığını taşıyan birinci bölümde, Türk ve Avrupalı bilim adamlarının, özel bir ilgi ile yaklaştıkları temel sorunları ele alıyor: Gölge tiyatrosunun kaynağı, "Ortaoyunu" ve "Meddah" tiyatroları, Türkiye'ye yayılmalarının olası yolları, repertuarları, başlıca kahramanları, temel güdü ve konuları vs.

Daha sonra yazar, Türk halk tiyatrosu ile ilgili kendisinin belirlemiş olduğu temel unsurları, tipoloji çalışmasıyla ortaya koyuyor: öğe ve konular, her bir elemanı tanımlanmış sınırlar içine yerleştiren kısıtlı yapısı, kahramanlık sistemi, belirgin sanatsal ve teknik noktalar vs. Bunların bir bölümü, Rusya, İtalya ve Fransa gibi başka ülkelerin halk tiyatrolarında dikkat çeken özelliklerle benzerlikler gösteriyor. Ayrıca, bu üç tiyatro geleneğinin karşılaştırması, farklılıklarına dikkat çekerek sunuluyor.

Oganova'nın üzerinde çalıştığı bir konu, "Karagöz" ve "Ortaoyunu"nun tarzlarını tanımlamaktı. Bazı tarz özelliklerini değerlendirince, "Karagöz"ün farsa, "Ortaoyunu"nun ise güldürüye olan yakınlığı ortaya çıkıyordu. Daha önce bu soruya yanıt aranmadığı için, bu sonuç önemli görünmektedir.

Birinci bölümde dikkat çekilen başka bir nokta ise Türk Halk Tiyatrosunun (özellikle "Karagöz") kapalı yapısına karşın, her zaman konu bakımından açık olmasıydı. Bu da onu çok güncel, doğrudan yapılan ya da anıştırılan sosyal ve politik eleştiriler açısından zengin kılıyordu.

Türk Halk Tiyatrosunun belirsizlik yönü, "Karagöz" oyun yapısının her zaman içinde barındırdığı, Hacivat tarafından sunulan "Perde gazeli"nde göze çarpar. "Perde gazeli"nin anafikri şöyledir: "Biz gülünç sözcük söylüyoruz, ama ancak anlayanlar, onların gizini çözebileceklerdir." Bu değişik anlam ve anıştırmalar yüklenebilen alegorik yapı, çağdaş Türk oyun yazarları tarafından tekrar kullanılacaktır.

"Erken Türk Yazılı Oyunlarında Geleneksel Halk Tiyatrosunun Etkileri" başlığını taşıyan ikinci bölüm, halk tiyatrosu geleneklerinin erken Türk yazılı tiyatrosundaki etkileri ve uyarlanma biçimini inceliyor. Bölümün ana ekseninde, halk tiyatrosu geleneklerinin en açık şekilde görülebildiği ve araştırılabildiği iki oyun yer alıyor: İbrahim Şinasi'nin 1860 yılında yazdığı "Şair Evlenmesi" ve Namık Kemal'in 1874 yılında kaleme aldığı "Akif Bey".

İlk oyunla ilgili olarak, Oganova, şu sonuca varıyor: Talihsiz bir düğün, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu pek çok ülkenin halk tiyatrosu için bilinen bir konu. Türkiye için konuşulursa, her şeyden önce, Karagöz oyunlarında karşılaşılan bir olgudur bu. Türk halk tiyatrosundan alınan diğer öğeler şöyle sıralanabilir: bir çift ana karakter (bazı Rus Türkologlarının belirttiği gibi sadece ikinci değil) Muştak Bey ve Hikmet Efendi, halk oyunlarındaki kesin çizgilerle belirlenmiş rollerin izin verdiği biçimde, sürekli iki ayrı kutbu canlandırırlar. Kadın karakter Ziba Dudu, "Karagöz" ve "Ortaoyunu"ndaki Zenne'yle önemli bir benzerlik gösterir. Ana karakterlerin oyunun başında ve sonunda yaptığı monologlar, lehçe, küfürlü konuşmalar, şarkılardan oluşan müzikli bölümler vb özellikler Türk Halk Tiyatrosundan alınmıştır.

Diğer yandan, halk tiyatrosunun belirgin bir eğilimi olan eleştirinin, özellikle, memurların rüşvet yemesi, Müslüman kadınların toplumdaki yeri gibi konularda daha da güçlenerek varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Bu eleştirel yaklaşım, 19. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen Türk aydınlanma döneminin isteklerine yanıt vermektedir.

İlk özgün Türk güldürüsünün ortaya çıkışı, bu alanın gelişmesine ivme kazandırmış ve Mehmed Rauf, İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci, Ali Bey ve Safdet Nesihi gibi isimlerin değerli oyunlar yazmalarını sağlamıştır. Bu konudan yola çıkarak, Oganova, Türk halk oyunlarındaki geleneksel güdü ve konuların, geleneksel karakterlerin konuşma farklılıklarını da koruyarak kullanıldığını savunuyor.

Halk oyunu gelenekleri sadece güldürüyü değil, aynı zamanda melodram türündeki eserleri de etkiledi. Bu alandaki en iyi örnek ise Namık Kemal'in yazdığı "Akif Bey" adlı oyundur. "Akif Bey"in konusunun, H. De Balzac'ın "Albay Chabert"inden alındığını savunan Ahmet Hamdi Tanrıpınar gibi Avrupa etkilerini savunan Türk araştırmacılarına karşın Oganova, konunun doğrudan Türk "taklit" oyun geleneğinden alındığını düşünüyor. Ayrıca, Namık Kemal'in oyunu için tasarladığı, gemiciler için sunulan dokunaklı gazel tadındaki trajik yapı, "Karagöz" tarzındaki kadın kahraman Dilrüba'ya yakın bir karakterin varlığı ile bozulmaktadır. Avrupa etkileri, oyundaki üç kahramanın da oyunun sonunda ölmesi gibi melodramatik özelliklerde açık olarak seçilebilir.

Sonuç olarak, Oganova, halk oyunlarının, 19. yüzyıl Türk tiyatrosunun görünüşü ve gelişimi üzerindeki büyük etkisini, o dönemdeki dünya tiyatrosundan (özellikle Fransız) etkilenmelerle birlikte değerlendiriyor.Bu eğilimin, 19. yüzyılda, doğudaki tüm ülkelerde görüldüğünü ifade ediyor. "Çağdaş Türk Oyunlarındaki Halk Oyunu Gelenekleri" başlığını taşıyan üçüncü bölüm, çağdaş Türk tiyatrosunun değişik tarzdaki oyunlarında -sosyal ve politik oyun, günlük yaşam oyunları, lirik güldürüler vs- halk oyunu geleneklerinin yerini inceliyor.

Diğer bir yandan ise, çağdaş Türk tiyatrosunun özelliklerini gelişim sürecinde görmek amacıyla, oyunlar tarihsel bir sırada ele alınıyor.

1920-30 yıllarını içeren ilk dönemde, büyük bir çoğunluğu İsmail Baltacıoğlu tarafından yazılmış olan "Karagöz" tarzındaki oyunlar dikkat çekiyor. Aynı zamanda, Baltacıoğlu'nun "Karagöz'ün Teknik ve Estetiği" adlı kitabı hakkında genel bilgiler sunuluyor.

1940'lar döneminden, Ahmet Kudsi Tecer'in "Köşebaşı" adlı oyunu inceleniyor. Burada oyun yazarı, "Karagöz"den, bir kahramanın bir diğerini anlayamaması gibi bir yöntemi alıyor ki bu da dünyanın değişebilir olduğu görüşünü vurguluyor. Halk oyunu geleneğinden önemli başka izler: oyun yazarı, tüm öyküyü mahalle üzerine kuruyor (Karagöz oyunlarındaki geleneksel mekan), oyun içindeki gelişmeler bir anlatıcı tarafından izleniyor (Meddah geleneğine benzerlik gösteriyor.) vb. Ahmet Kudsi Tecer'in, "Karagöz" ve "Ortaoyunu" ile ilgi bazı araştırmalarına da yer veriliyor.

Oganova, 1950 dönemi için, önemli Türk entellektüellerinin halk oyunu geleneklerinin tekrar kullanımı ve dönümüşümü ile ilgili kavramsal tartışmaları üzerinde yoğunlaşıyor ki bu tarz görüş alış verişleri 1960'lardaki tiyatronun gelişimi için temel oluşturmuştur. Türk politik ve sosyal tiyatrosunun başarısı, daha önceki yıllarda yapılan Türk halk tiyatrosu deneyleri ile biçimlenmiştir. Türkiye'deki sosyal ve politik oyunlar, halk tiyatrosu ilkeleri ve 1960'larda çok yaygın olan Brecht'in epik tiyatro gelenekleri üzerine kurulmuştur.

Necati Cumalı'nın "Tehlikeli Güvercin" adlı oyunu üzerinde yapılan incelemelerden sonra, Brecht'in devinimi sahnede sunma şekli irdeleniyor. Brecht'in önemli ilkelerinden birinin bu oyunda uygulandığı ifade ediliyor: zorlukla seçilebilen gerçeğin, çevreye genel bir bakış yöneltince fark edilmesi.

Haldun Taner'in yazdığı "Keşanlı Ali Destanı" adlı oyun, ayrıntılı bir inceleme altına alınıyor. Oganova, halk oyunu öğeleri (anıştırma, alaysama vb özelliklerin müzikal bölümler eşliğinde sunulması) ve Brecht tiyatrosunun ilkelerinin Taner tarafından başarılı bir şekilde kullanımının, bu oyunun çok özgün olmasını sağladığını söylüyor. Diğer yandan, bu oyun, dünya tiyatrosunun değişen eğilimlerine doğallıkla ayak uydurabilen halk tiyatrosunun sınırsız olanaklarını açıkça gösteriyor. Dolayısıyla, Türkiye'deki sosyal ve politik oyunlar, pek çok doğu ülkesinde (Hindistan, Çin, Japonya vb) olduğu gibi, yeni diye adlandırabileceğimiz tiyatro geleneğinin çerçevesinde yaratılıyor.

Yeni tiyatro okullarının ve eğilimlerinin görünmesini sağlayan "yeni" tiyatro, sahne üzerinde devinimi göstermek için değişik yöntemler arayan, dünyanın dört bir tarafındaki tüm oyun yazarlarına esin kaynağı oldu. Türkiye'deki en başarılı girişim, kuşkusuz, Haldun Taner'in düzenlediği Devekuşu Kabare Tiyatrosu oldu.

Oganova, Haldun Taner'in kabare tiyatrosu hakkında genel bir bilgi verdikten sonra, Taner'in yazıp yönettiği, halk oyunu gelenekleri (ana öğe, ana kahraman, hiciv vb) üzerine kurulmuş olan "Vatan Kurtaran Şaban" adlı oyunu irdeliyor.

1960'lı yıllarda, Halit Fahri Özansoy, Sadık Şendil, Mehmet Akan ve Mehmet Seyda gibi pek çok yazarın kaleme aldığı, "Karagöz" tarzında çeşitli oyunlar ortaya çıkıyor.

Oganova, bu oyunlar hakkındaki genel görüşünü, Aziz Nesin'in yazdığı üç "Karagöz" oyunu üzerinde durarak sunuyor. Bu oyunlar ve Haldun Taner'in daha önce yaptığı denemeler ele alınarak, halk oyunu geleneklerini çağdaş politik oyuna dönüştürme yöntemi izleniyor. Bundan başka, Aziz Nesin, Türk halk tiyatrosunun temel ilkesini kullanıyor: insanları düşündürmek için gülünç şeyler söylemek. Bu, Brecht'in her zaman yapmaya çalıştığı bir şeydi. Dolayısıyla, bu da bize tekrar, halk geleneklerinin hala yaşadığını ve onların çağdaş sanata çeşitli amaçlar için hizmet edebileceğini kanıtlar.

1970'li yıllar, Oktay Arayıcı'nın yazdığı "Nafile Dünya" adlı oyun ile temsil ediliyor. Böylelikle, çok belirgin olmamakla birlikte, halk geleneklerinin kullanıldığı başka bir oyun örneği veriliyor.

Oganova, çağdaş Türk oyun yazarlarının sadece "Karagöz" değil, aynı zamanda "Meddah" (Haşmet Zeybek'in 1984 yılında kaleme aldığı "Zilli Şıh" adlı oyun örnek olarak gösteriliyor.) ve "Orta Oyunu" geleneklerini de kullandıklarını belirtiyor. Bu tiyatroların gelenekleri de açıkça görülebiliyor.

İki oyunu, "Güle Güle Godot!" ve "Şahları da Vururlar", ele alınarak Ferhan Şensoy'un eserlerinden de söz ediliyor. Birinci oyun, 1960'lı yıllarda Türkiye'ye yayılan (örneğin Sabahattin Kudret Aksal'ın "Kahvede Şenlik Var" adlı oyunu) absürd (soyut) tiyatronun canlandırılmasına mükemmel bir örnek. Buna karşın, kahramanlar arasında geçen anlamsız konuşmalarda halk oyunlarının tarzı da dikkat çekiyor. "Şahlar da Vururlar" da, "Ortaoyunu" gelenekleri, farsın her türlü etkisinin korunmasına katkıda bulunuyor.

Müjdat Gezen'in, "Benim Aptal Oğlum" adlı oyunu inceleniyor. Yazarın kendisi Ortaoyunu geleneğinden esinlendiğini açıklamıştır. Hiciv özellikleri taşıyan bu başarılı lirik güldürünün 1998 yılında yazılmış olması, halk geleneklerinin 21. yüzyıla uzanması açısından umut vericidir.

Sonuç bölümünden sonra gelen Bibliyografyada, Türk, Rus (Sovyet) ve Avrupa kökenli 200'den fazla eser, tezde sözü geçen oyunların metinleri ile birlikte yer alıyor.

[i]Çeviren : Sibel Almelek / 11.06.2003/ İstanbul.[/i]

.
Hanci.org sizlere daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanıyor.
Hanci.org sitesini kullanarak çerez politikamızı kabul etmiş olacaksınız.
Detaylı bilgi almak için Gizlilik ve Çerez Politikası metnimizi inceleyebilirsiniz.