EBRU SANATI

[color=darkred]EBRU TARİHİ

Ebru sanatının ilk kez ne zaman ve nerede yapıldığı tam olarak bilinememektedir. Tarihi ve kimin tarafından yapıldığı belli olmayan bazı eserler vardır.

Bugün kayıtlardaki en eski ebru 1595 yılına aittir. Şebek Mehmed Efendi imzasını taşır. Ancak, bir sanatın gelişmesi ve kabul görmesi için yüzlerce yıl geçmesi gerektiğini ve kayıtlarda da detaylı bir arama yapılmadığını düşünürsek bu sanatın çok daha eskilere dayanan bir geçmişi olduğunu kabul etmemiz gerekir.


Ayrıca, ebru kelimesinin Farsça'daki EBRİ kökünden geldiğini iddia edenler olsa da, bu kelimenin kullanılmasından yıllar öncesinde, Türkistan'da EBRE kelimesinin çok yakın anlamda kullanıldığı bilinmektedir. Yani kelimenin Farsça'ya zamanın Türkçe'sinden geçmiş olma olasılığı yüksektir. Osmanlı'nın son devirlerinde yaşamış olan Üsküdarlı Şeyh Sadık Efendi, Ebru Sanatı'nın inceliklerini öğrenmek için Buhara'ya gitmiştir. Bu da, Ebru Sanatı'nın Orta Asya kökenli olduğuna dair güçlü bir kanıttır.

Ebru Sanatı'nın günümüze ulaşmasında, Üsküdarlı Şeyh Sadık'ın büyük payı vardır. Onun devamında, Hezarfen Edhem Efendi, Necmeddin Okyay ve Mustafa Düzgünman, bir yandan sanattaki geleneği korumuş, aynı zamanda da ebru çeşitlerini tanzim ederek Ebru'yu güçlü bir sanat haline getirmişlerdir.


Ebru Sanatı ile ilgili yazılmış ilk eser, Tertib-i Risale-i Ebri adını taşır ve 1608 tarihlidir. Basitçe ebru yapımından ve ebru sanatçılığından bahseder.


Osmanlı'da ise Şebek Mehmed Efendi'den sonraki en önemli Ebru Sanatçısı, Hatip Ebrusu'na da adını veren İstanbullu Hatip Mehmed Efendi'dir.Aynı zamanda hattat olan sanatçı, Ayasofya Camii'nde hatiplik yapmış ve 1773 yılında vefat etmiştir.[/color]



alıntı

3 yorum

Ebru Sanatı;

Ebru Sanatı;


[img]http://img55.imageshack.us/img55/1273/ebru7tk.png[/img]

Fuat Başar eseridir.




....
Ebru kelimesinin; Farsça ebr (bulut) sözcüğünden türemiş olabileceği öne sürülmektedir. Aslında güçlü bir istinaddır, zira boyalar suyun üzerine serpildiğinde bulutları andıran bir hareketliliğe sahip olurlar.

Yine Farsça “ab” (su) ve “ru” (yüz) sözcüklerinden yola çıkarak “su yüzü resmi” anlamı da çıkarılmaktadır.

Ebru, sıvı bir yüzey üzerinde boyaları şekillendirerek kâğıt üzerine aktarılmasıyla meydana gelen bir çeşit resimdir. Desenlerinin damarlı mermere benzetilmesinden ötürü İngilizce’de “marbling” olarak karşılık bulur.

Ebru sanatıyla ilgilenenler usta çırak ilişkisi etrafında çalışmalarının yanı sıra, kendilerince belirli metotlar geliştirmişlerdir. Boyaya şekil veren sanatçı, iç dünyasının yansımalarını renk cümbüşüyle bu sanatla rahatlıkla anlatabilmektedir.

Ebru sanatının doğuşuna gitmek istediğimizde ne yazık ki elimizde çok fazla bilgi olmadığını görüyoruz. Bu sanatın tam olarak nerede doğduğu bilinmiyor. Fakat bilinen şu ki; ebru sanatını biz Türkler sahiplemiş olup günümüze kadar yaşatmayı başarmışız. Öyle ki, bir dönem Osmanlı dünyaya Ebru ihrac etmeye başladığı rivayetler arasındadır.

Ebru sanatının bilinen en eski örneği 1539 tarihini taşıyan “Gay-i Çevgan” adlı Topkapı Sarayı’nda bulunan kitaptaki ebrulardır.

Ebru sanatı’nın kullanım alanından bahsedildiğinde daha çok, Hat sanatının yazı zemininde, yazı kenar süslemelerinde ve kitap ciltlerinde sıkça kullanıldığını görürüz.


alntı...

kaynak:www.anlamak.com

10.06.2006 - nokta

Geldiler...
Söz yerde kalmasın dediler, kucaklamaya geldiler.

Geldiler; güzellik katmak için cümle güzel sözlere. Ve
özüne ufuk açabilmek için sözün, yağmur yağmur yağmaya
bulutlar getirdiler. Yazıların çevresine nisan nisan göklerden,
mermer mermer damarlardan ziynetler kondurdular.


[img]http://img107.imageshack.us/img107/8996/ebr36wv.png[/img]
Feridun Özgören eseridir.


..

Dalga dalga, çiçek çiçek, renk renk bulutlar getirdiler
ve adına bulutumsu, bulut renginde, bulutlu manasına
ebri dediler, peşi sıra aksamları savurdular.


[img]http://img107.imageshack.us/img107/4528/ebr46ev.png[/img]

Oktay Er'eş eseridir.


...

Geldiler...
Önce sevgilinin kaşındaki kıvrıma, sonra kız çocuklarına
ebru diye ad koyup şanını yücelttiler bulutumsunun,
adını aleme destan eylediler. Avrupa'da "Türk kağıdı"
Arap'ta "mücezza" adıyla süslendi kağıtlar damar damar


[img]http://img136.imageshack.us/img136/8823/ebru29rx.png[/img]

Muhittin Tamay eseridir.


..
Geldiler...
Budaksız çam ya çinkodan tekneler yapıp içine bal kıvamında
kitreli sular doldurdular. Desteseng ile ezdiler bir
mermer üzerinde boyalarını ve merhem merhem sakladılar
kavanozlarda eleğimsağmalara özenerek. Lahor'dan,

Bedahsan'dan, Bengal'den insanlar kendine rastliyordu renklerinde...
Çividi topraklardan, kırmız böceğinden, kibrit-i ahmerden...
At kuyruğu fırçalar ile serptiler boyaları
semender renkli tekneye ve gönüllerinden geçeni nakşettiler...


[img]http://img364.imageshack.us/img364/3972/ebr51ky.png[/img]


Geldiler...
Su üzerine resim yaptılar önce, kalp çizdiler, şakayık ve
karanfil resmettiler. Renk renk hercailer, deste deste sümbüller,
üftade karanfiller. İlle laleler, ille laleler...


[img]http://img364.imageshack.us/img364/6315/ebr65ej.png[/img]


Geldiler...
Suya resmettikleri güzelliklerden hareler ve menevişlerle
asalet verip kağıda, cilt cilt varaklara gülguni kerrakeler
giydirdiler, zahriyelerden şemselere atıldılar; hatimelerde
zerefşana çatıldılar.



Geldiler...
Çıtalar üzerinde koyu gölgelerde kuruttukları taze ebrulara
mühreyle fön çektiler, zerefşan ile sürme. Ad koydular
her birine desen desen ve battalın öbek öbek renklerini
hafif bülbül yuvalarıyla tarttılar. Çiçekliler, gelgitIer,
akkaseler, çifte aherliler...



[img]http://img238.imageshack.us/img238/7426/ebr79ts.png[/img]


Sen de kılçıklı, ben diyeyim kumlu; sen somaki söyle,
ben sümbül duyayım; sen taraklı öğren, ben tarama anlatayım...


Geliyorlar...
Japonya'dan Amerika'ya; Avustralya'dan Ümitburnu'na
kadim "Türk kağıdı"nı bir medeniyet mihengiyle
tartarak geliyorlar.


alıntı..

10.06.2006 - nokta

SUYUN RENKLİ SEVDASI:Ebru

SUYUN RENKLİ SEVDASI:


[b][color=orange]EBRU[/color][/b]


[img]http://img145.imageshack.us/img145/8199/ebrr1hf.png[/img]


Kâğıt süsleme sanatlarının en önemlilerinden biri... Bütün Osmanlı sanatlarında olduğu gibi “usta-çırak” usulü ile öğrenilen ve sanatçının iradesi dışında birçok değişkenden etkilenen bir sanat... Kimi zaman damar damar bir mermer ya da güle meftun bülbülün yuvası; kimi zaman toprağı unutmuş bir Osmanlı lalesi yarattı, ebruzen suyun üstünde...



Binlerce renk boyanın su ile yaşadı ı bir aşk ebru. Kimi zaman sözü ölümsüz kılmak isteyen hattatın yazı sına fon, kimi zaman pervaz olmuş. Kimi zaman ise çerçevelerin içerisinde kendine bakan gözlere başlı başına ziyafet... Ama tekneden çıkan her eser daima biricikliğini korumuş; tekrarı mümkün olmadığından . . .







Ebru; renklerin suyla dansının yarattığı bir ahenk aslında. Bazı kaynaklar ebrunun, yüz suyu anlamına gelen “ab-ı ru” sözcü ünden, bazı kaynaklar ise Orta Asya dillerinden Çağatayca’da hareli görünüm, damarlı kumaş ya da kağıt anlamına gelen “ebre”den geldiği söylense de en yaygın kanı, kelimenin kökeninin Farsça; bulutumsu, bulut gibi anlamına gelen “ebri” den gelmekte olduğu... Her ne şekilde isimlendirilse isimlendirilsin insanlara da isim olmuş ebru; taşıdığı ahengi isim sahibine de aktarsın diye...



Geleneksel Türk El Sanatları içerisinde önemli bir yer tutan ebrunun nerede ortaya çıktığı hakkında kesin bir yargı yok ancak ilk kez Çin’de, Hindistan’da ya da Türkistan’da yapıldığını ileri sürenler var. İran kaynakları, ilk ebruyu Hindistan’da yaşayan Mir Muhammed Tahir adlı İranlı sanatçının yaptığı ebrulu bir kağıdı İran’a göndermesiyle kendi ülkelerinde ebru sanatının yaygınlaştığını belirtiyor.



Gene İran kaynaklarına göre ebru sanatı İran’dan Anadolu’ya geçmiş. 9’uncu yüzyılın sonlarında Anadolu’ya gelen tüccarlar, diplomatlar ve seyyahlar, bu sanatı Türk kağıdı adıyla Avrupa’ya da taşımışlar. 6’ncı ve 10’uncu yüzyıllar arasında Çinlilerle birlikte kağıdı bulan Türklerin de bu sanatı yarattıkları sanılmaktadır diyor sanat tarihçisi Nimet Özata. Görüşler arasındaki detay farklarına rağmen kesiştikleri bir nokta var ki; o da ebrunun bir Asya sanatı olduğu.

[img]http://img145.imageshack.us/img145/9889/ebrr23yt.png[/img]







Tarihlenebilen en eski ebrular ise şöyle: Topkapı Sarayı’nda bulunan Arif’in 1539 tarihli “Guy-i Çevgan” adlı eserindeki ebrular, Heratlı Mir Ali’nin İstanbul Üniversitesi Kütüphane’sinde bulunan 1539 tarihli iki kıtasının bulunduğu ebrular, Maliki Deylemi’ye ait bir kıtanın yazıldığı 1554 tarihli ebru ve Fuzuli’nin “Hadikat-üs süwilleda” (Mutluluklar Bahçesi) isimli bir eserinin kopyasında kullanılmış ebrular...



Ebru sanatı Osmanlılarda ilk zamanlarda resmi devlet belgeleri ile çeşitli anlaşmaların yazıldığı özellikle ince desenli kağıtların zemin olarak tercih edildiği dönemde kullanım alanı bulmuş. Kağıtlara estetik katma kaygısının yanı sıra belge üzerindeki tahrifatın önlenmesi gibi bir işlev de kazanmış. Geleneksel sanatlarında İslami felsefeyi yansıtan Osmanlılar, ebruda da mistik güzelliklerin peşinde koşmuş. Mükemmellik derecesindeki eserlerinin altına pek çok ebruzen “derviş terbiyesi”nin alçak gönüllülüğü ve benlikten kaçış ile imza atmamış. Zorlu ve emek isteyen bir sanat ebru. Geri dönüşü olmayan, tekrarı olmayan, çok de işkenli bir sanat...



“Ebru bir düştür, bir özlemdir. Ona bakan her gözde yeni anlamlar kazanan bir akıştır” diyor Dr. Hatice Aksu, ebrunun felsefesini aktarırken. Bu düşü gören, bu özlemi dindirmeye çalışan sanatkar, bir önceki eserlerin peşi sıra giderken kendi tekniklerini de aramaya ve meydana getirmeye çalışmış çağlar boyunca...



Çalışırken elinin altında olan malzemeler, daima doğadan gelmiş. Anadolu ve İran topraklarında yetişen “gaven” adlı bitkinin özsuyundan elde edilen ve suyakıvam veren kitre, suda küşenmeyen ve narin esnekli i ile tercih edilen gül dalı sapıyla at kılı fırçalar, doğadaki metal oksitlerle elde edilip, billur ya da mermer taşlarla saatlerce ezilen boyalar, damıtılmış su, el yapımı kağıtlar, ve sığırın ödü geleneksel ebrunun ana malzemelerini oluşturuyor. Eskiden tercih edilen yağmur suları asit yağmurları yüzünden terk edilmiş olsa da, pahalı ve nadir bulunan el yapımı kağıtlar yerine parlak olmayan laksız kağıtlar kullanılsa da, hala ebru sanatı geleneksel formların dışına çıkmadan bu sanata gönlünü kaptırmış sanatkarlar tarafından yaşatılmaya çalışılıyor...


[img]http://img145.imageshack.us/img145/9890/ebrrr8zh.png[/img]



Suyun üzerinde yaratılan hareli desenlerin biçimiyle isimlenmiş ebrular... Tekneye atılan boyaların kağıda geçirilmesiyle battal ebrular, telin kitre üzerindeki boyaların sağdan sola, yukarıdan aşağıya hareket ettirilmesiyle gel-git ebrular, gel-git ebrunun tarakla soldan sağa çekilmesiyle oluşturulan taraklı ebrular, diyagonal çekilmesiyle şal ebrular, sarmal biçimlendirilen bülbül yuvası ebrular, mermer görünümlü somaki ebrular yapmış sanatçılar yüzyıllarca. Ayasofya camii hatibi Mehmet efendinin yarattığı Hatip Ebrusu, teknedeki kalan kirli suyla yapılan
“kumlu ebru”, Necmettin Okyay’ın hafif bir zemin üzerine telle lale, menekşe, karanfil, sümbül, gelincik, gül gibi çiçeklerle süsledi i çiçekli ebruya da Necmettin Ebrusu da bu sanatın çeşitlerindendir. Elbette Osmanlı’da sanat denildi inde vazgeçilmez malzeme olan altın, ebruda da kullanılmış. Herhangi bir ebrunun zeminine serpilen altın varak parçalarıyla zerefşanlı ebrular meydana gelmiş.




Gizemli bir sanat ebru; ne ilk nerede yapıldığı, ne de kim tarafından yapıldığı biliniyor. Ancak bilinen; sanatçısına ve izleyicisine verdiği huzur.
Ebru sanatçısı Ayla Makas ebru teknesiyle buluşmasını bir aşka benzetiyor. Dingin bir hayatta, bir sığınak olarak görüyor. Makas’a göre ebru bir etkileşim. Tekneye verilen sevgi ve sabır onu sanatçının dostu, arkadaşı, sırdaşı yapıyor. Su üstündeki resim, kağıtta ölümsüzleşiyor.


Elif Müftüler

Mine YAĞCI

10.06.2006 - nokta

Konular

Hanci.org sizlere daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanıyor.
Hanci.org sitesini kullanarak çerez politikamızı kabul etmiş olacaksınız.
Detaylı bilgi almak için Gizlilik ve Çerez Politikası metnimizi inceleyebilirsiniz.