Edip Yüksel'e Göre Adnan Oktar
[color=red][i]Aşağıdaki yazı çoğunlukla bir kişisel saldırıdır. Ancak saldırı argüman ile ilgili ve doğru olduğundan ad hominem (mantık ve objektif gerçekler yerine bir şahsın duyguları ve kişisel duyarlılıklarına yönelmek) diye anılan mantıksal hatayı işlemiyorum.[/i][/color]
Harun Yahya veya Adnan Oktar: Beklenen Mehdi
Edip Yüksel
Çeviren: Gökhan Aycan
Daha sonraları Harun Yahya mahlasını alan Adnan Oktar 1980lerin ortalarında öğrencim idi. İlk tanıştığımızda ben ünlü bir Sünni yazar ve politik eylemciydim. O ise Kürt Molla Said Nursinin kitaplarından etkilenen adı duyulmamış bir Sünni fanatikti. O sıralar kitaplarım baskı üstüne baskı yapmasına ve yüzbinlerce okuyucum olmasına rağmen kendime ait özel bir grubum yoktu. O ünlü değildi fakat üniversite öğrencilerinden birkaç düzine müride sahipti. Yirmilerinin sonlarında, üniversiteyi bırakmış, Ortaköyün orta sınıf bir mahallesinde annesiyle birlikte yaşayan bir işşizdi. Siyah uzun bir sakalı, yumuşak bir ses tonu, güler bir yüzü, çocukça şakaları ama en önemlisi hayali görevi için güzel hesaplanmış bir planı vardı.
Adnan mistisizm ile bilimsel retoriği birleştirip seçkin sınıfın çocuklarına korkutmadan modern bir biçimde sunuyordu. Zarif ve şehirli bir Said Nursi idi. Sakalsız Saidin aksine şık ve bakımlı sakaldan hoşlanıyordu. (bıyıklarını kısaltıp saçlarını tıraş ederek Fransiskan keşişlerine benzeten dinadamlarinin sakalından çok Avrupali sanatçılaran sakal stilini benimsemişti). Bu büyüsel bir çözümdü. Kendisiyle öğrencileri arasındaki mesafeyi her zaman korurdu ve onlardan sadece 7-10 yıl büyük olmasına rağmen onlara baba gibi davranirdi. Genç öğrencilerinin başını okşar ve onları görev için çalışmaya teşvik ederdi. Onlar ise bu hoş ve korumaci ilgiden haz alırlardı. Üniversite öğrencilerini, özellikle de zengin ailelerin yakışıklı çocuklarını hedef almıştı. Birbirlerini dairenin içine çekmekteydiler.
1986da askerlik görevimi Samsunda yaparken Rashad Khalifa ile haberleşmeye başlamıştım. Birkaç ateşli mektuplaşmadan ve tarihsel bir öneme sahip kitabı Kuran, Hadis ve İslamı okuduktan sonra dinimi sadece Allaha özgülemeye karar verdim. Bu inancımı Adnan Oktar da dahil olmak üzere yakın arkadaşlarımla paylaştım. Yeniliğe açıktı. Periyodik olarak bana sorular sorar ve benden aldığı bilgileri müritlerine aktarırdı. Görüşmelerimizi müritlerinden gizli tutmaya çalışıyordu. O zaman bunun nedenini bilmiyordum ve pek de önemsemiyordum. Tarzımı çok cüretkar ve kültürümü fazla köylü bulduğunu düşünüyordum. Haklıydı. Politik ve dini konularda tartışırken karşımdakinin giyimi, zenginliği veya kişisel duygularını pek umursamazdım. Geçmişe baktığımda bu gizliliğin arkasındaki gerçek nedeni görüyorum: Varlığımın onun karizmasını tehlikeye atacağını ve izleyicileri üzerindeki etkisini azaltacağını düşünüyordu. Özel bir bilgi veya Tanrıdan ilham aldığını düşünmelerini istiyordu. Arapça bilmemesine rağmen soru soramayan saf takipçilerini kandırabilecek ve çok şey bildiği izlenimini verebilecek kadar zekiydi. Beni görevi için muhtemel bir rakip olarak görmekteydi.
Daha sonra anladım ki mesaja olan ilgisi gerçeği bulmak için yapılan felsefi bir araştırmadan ziyade politik hırsından kaynaklanan pragmatik bir stratejiye dayanmaktaydı. Bu yöntemle, hadis ve sünnet öğretileriyle kutsanan orta çağ Arap kültürüne zıt modern hayat tarzı ve kültürüne sahip varlıklı ailelerin çocuklarını çekebileceğini düşünmüştü. Pahalı kıyafetler giyen yakışıklı çocukları grubuna katmayı kafasına takmıştı. Fakir insanlara ilgisizdi.
Niyetini ve beklenen MEHDİ olduğuna dair şiddetli inancını öğrendikten sonra 1988 veya 1989 yılında kendisiyle olan ilişkimi kestim. Bu olaydan bir süre sonra Sünni köklerine ve pazarına geri döndü. Gerçek yüzünü ortaya çıkarabilmek için son görüşmelerimizin birini gizlice kaydettim. Fakat daha sonra bunu açıklamaktan vazgeçtim. Davranışımın gizliliği beni rahatsız etmişti. Kaseti eski öğrencilerinden Mustafa Şahin ve eşi Yelda'ya verdim. Ancak göç etmeye zorlanmam ve Amerikada yeni bir hayata başlamamdan sonra kasetin Mehmet Metiner yönetimindeki İslamcı bir dergi olan Girişime verildiğini öğrendim. Dergi, konuşmanın kaydını Sunni Müslümanları Adnanın Makyavelist politikası hakkında uyarmak için yayımladı. Konuşmada, bazı varlıklı İngiliz Müslümanlar üzerinde etkili olan Kıbrıslı Şeyh Nazım ile işbirliği halinde olmasından dolayı azarlıyordum Adnan'ı. İlişkisini Nazımın nüfuzunu kullanmaya dayandırarak özür diler bir tavırla haklı çıkarmaya çalıştı. Dürüstlüğün Müslüman olmanın gerekli bir özelliği olduğuna inancımdan dolayı onu böylesi taktikler konusunda uyardım. Bu konuşmanın yazıya dökülmüş halini 19.orgun Türkçe forumunda bulabilirsiniz. Bu konuşmanın komik bir bölümü Adnan Oktarın yeni üye bulmak için kullandığı korkunç taktikleri ortaya çıkarmaktadır. O bölümde onu varlıklıları seçtiği için eleştirmekteydim. (Yazıda Adnan Oktar ismi Adnan Hocanın kısaltması olan A.H. ile belirtilmiştir.):
A.H.- Mesela bir gömlek alıyoruz, beş misli fazla veriyoruz. Adam gömleği görünce peşimizden geliyor.
E.Y.- Yahu, anladım da böyle bir gömlek görüp de gelen bir insan, bir başka gömlek görünce kaçar.
A.H.- Kaçamıyor, kaçamıyor...
Normal olarak Adnanın benimle olan gizli ilişkisinin ve Sünni liderlere karşı ikiyüzlülüğünün ortaya çıkarılması onun da benim gibi saldırıya, tehditlere ve aforoza hedef olmasını gerektirirdi. Skandala rağmen şaşırtıcı bir şekilde Adnan Sünni pazarda yükselen bir yıldız olmaya devam etti. Bir zamanlar takipçilerine Mustafa Kemal Atatürkün beklenen DECCAL olduğu öğretmiş daha sonra ise politik nedenlerden dolayı onu büyük bir kahraman ilan etmişti. Şu anda ikili bir oyun içindedir: Türk oligarşisini yatıştırmak için Atatürk-perestliği kullanmakta ve Müslümanları sömürmek için dolaylı olarak Atatürkün deccal olduğu mesajını vermektedir. Günümüze kadar bu ikili oyunu gayet başarılı bir şekilde oynamıştır. Adnan bir çok çelişkili duruma düşmesine rağmen 1980 başlarından beri değişmeyen en önemli inancı Adnan Oktarın beklenen MEHDİ olduğudur.
Onu "sadece Kuran" mesajı doğrultusunda ikna etmeye çalıştığım zamanlarda Mehdi hakkındaki hadisler dışında hiçbir geleneksel Sünni öğretide ısrar etmemiş ve hatta savunmamıştı. Bu konuda bir uzlaşmaya varma çabası ilginç ve komikti. Sadece Kuran görüşüne beklenen Mehdi inancı ile birlikte geçmesini kabul etmemi istemekteydi. Ona beklenen Mehdi ile ilgili hadislerin hadis uzmanlarının gevşek standartlarına göre bile uyduruk ve güvenilmez hadisler sınıfında olduğunu, bunların Emevi ve Abbasi sultanlarının çıkarları doğrultusunda uydurulduğunu anlatmaya çalıştım. Ona göre Mehdi (yani onun liderliği) en önemli konuydu. Masonlara ve Siyonistlera karşı yayınları, ün ve popülaritesini arttırmak ve sonunda da görevini dünyaya duyurmak için oluşturulmuş bir stratejiden başkası değildir. Tarikatının çalışma şekli, varlıklıları hedeflemesi ve onların kaynaklarını kullanması açısından Moon ve Scientology tarikatlarına benzemektedir.
Birbirimizle hapiste de karşılaştık. 3 Aralık 1986da best-seller kitabım İlginç Sorular-1 de yer alan düşüncelerimle Türkiyede teokratik bir devrimin gerçekleşmesini sağlamay çalışmam nedeniyle ikinci defa mahkum edilmiştim. [color=red][u]Bu kitabı Sunni İslamdan tektanrıcı islama[/u][/color] geçmemden önce yazmış olmama rağmen [u][b]aşırı devrimci ideolojimi [/b][/u]yansıtmamaktaydı. Daha ziyade hafif ipuçları ve kinayeler bulunuyordu. Fakat bu kadarı bile devletin beni mahkum etmesi için yeterliydi. Ne de olsa (yaşadığım radikal dönüşümden habersiz) açık ve gizli politik eylemlere katılmamı engellemeye çalışıyorlardı.
Adnan ile cezaevi revirinde karşılaştım. Oraya beni kitaplarımdan ve konferanslardan tanıyan bir doktor tarafından götürüldüm. Hüküm giymiş katiller ve hırsızlar ile dolu kalabalık koğuştan kurtarmak istemişti beni. Adnan da oradaydı ama çok farklı bir nedenden dolayı... Askerden kurtulmak için tıbbi rapor almaya çalışıyordu ve bu nedenle paranoid şizofren gibi davranıyordu. Bu bir ironiydi. Gerçekten de akıl sağlığı bozuktu; ancak anılsamaları olan bir megalomanyak olarak kurnazca başka bir hastalığı taklit etmekteydi. Başarmıştı; askerlikten kurtuldu ve o günden beri akli kapasitesi yeterli olmadığından cezai sorumluluktan muaftır. [color=brown][u]Böylece cinsel taciz, dolandırıcılık, iftira, şantaj ve diğer suçlardan kurtulabilmektedir. Adnan Mehdi olarak bir mucize gerçekleştirmiş ise o da budur: Resmi olarak akıl hastasıdır ve cezadan muaftır.[/u][/color]
[color=darkblue][b]Adnan akademik standartlara göre zayıf olmasına rağmen yetenekli bir insan kullanıcısı, sabırlı ve becerikli bir takım lideridir.[/b][/color] Büyük bir misyon için seçilmiş bir lider imajını çeşitli etkin psikolojik yöntemler ve pazarlama numaraları kullanarak göstermeye çalışmaktadır. Yakında tüm dünyayı yöneteceğinden ve onun şanslı ve güçlü yardımcıları olacaklarından ona katılmaları saf ve genç öğrencilerin çıkarınadır. Tarikat ayrıca zengin ve nüfuz sahiplerinin çocukları için kutsal bir kulüp sunmaktadır; ikinci el kızlar ise ek faydasıdır. Müritler bu avantajlara karşılık özgürlüklerini ve benliklerinin bir kısmını kaybederler fakat milyonlarca insanın bir tarikat veya dini organizasyona katılabilmek adına bu kıymetli haklarından ve değerlerinden vazgeçmeye hazır olduklarını bilmekteyiz. Verdiği zafer tarihlerinin bir kaç defa ertelenmesine rağmen, kim tüm dünyanın epeydir beklenen şanlı bir yöneticisinin sekreteri veya sözcüsü olmak istemez? Zafer 1999da olmasa da 2005te veya 2014te gelecektir. [b][color=brown]Yehova Şahitleri dünyanın sonunu bir yüzyıl içinde birkaç kere ertelemişlerdir ve bildiğim Adnan onlardan daha az yetenekli değildir. Ölümünden sonra takipçileri Mehdi ordusununun şevkini dünyanın sonuna kadar götürmeye yetecek deneyimi kazanacaklar! [/color][/b]Zengin, eğitimli ve sadık tarikat üyelerinden oluşan, kes ve yapıştırda, kırpma ve biçim vermede, çalıntı parçaları yapboz gibi bir araya getirmede uzman ve bunları kitleye liderin ismi altında cömertçe sunan bir kaç yüz kişilik bir ordu, evet böyle bir ordu güçlü bir kuvvettir. Fakat Mehdiden sonra liderlik için kutsal bir kavgaya girme riski her zaman için var olan bir ordu.
Adnanın benimle olan ilişkisi Türk medyası, kitapları ve dergilerinde makale ve politik analizlerin konusu oldu (örneğin Ruşen Çakırın Ayet ve Sloganı), sıkça tekrarladığı dönüşleri Hürriyet, Milliyet, Radikal ve Sabah gibi gazetelerde belgelenmiştir. Birçok takipçisi hayal kırıklığıyla onu terkettiler fakat her seferinde Mehdinin yakın yardımcıları olarak dünyayı yönetmeye hazır saf gençleri kendi safına çekerek tarikatını tazelemeyi başardı. Eski takipçileri bazen mafyavari olmak üzere karmaşık yöntemlerle korkutulmaya ve şantaja maruz kaldılar. [b]Gizli operasyonları ve yanlış bilgilendirme kampanyalarıyla profesyonel bir haberalma örgütü gibi çalışmaktalar[/b]. İstediklerini şantaj, iftira ve hakaret yoluyla elde etme alışkanlığı başlarının bir kaç yıl önce üst düzey Türk politikacıları ile derde girmesine neden oldu. Daha önce de belirttiğim gibi, Adnan mucizesini gerçekleştirdi; akıl hastalığını belirtir tıbbi raporu sayesinde sadece askerlik hizmetinden değil ama aynı zamanda hakkında açılan davalardan da kurtuldu.
Adnanın ne fende ne de dinde resmi bir eğitimi yok ve kendi mahlasını taşıyan yazılı ve görsel malzemede ele alınan konuları derinlemesine anlayabilecek yetkinlikte değil. Bundan dolayıdır ki kendisini halk önünde uzmanlarla tartıştığını göremezsiniz. Bir tek tartışma programı onu Çıplak Krala çevirmeye yeterli olacaktır. Bu yazıyı kendisine karşı bir meydan okuma olarak dikkate alabilir: [u]Onunla televizyonda canlı yayında tartışmaya hazırım.[/u]
Adnan aracılar kullanır ve herşeyden kendisine pay çıkarır. Tıbbi raporunu kullanır ve suçlamalardan kurtulur. Adnan Oktardan yani Tanrının iki elçisi Harun ve Yahyanın isimlerini sömürenden öğrenilecek çok şey var! Genelde eğitimli ve zengin ancak saf olan müritleri çoğunlukla batılı bilimadamları ve sanatçılardan çalıntı yazı ve videoları hazırlamak için gece gündüz çalışmaktalar. Sonunda ise işbirliği ile oluşturulmuş bu çalıntı eserlere Harun Yahya ismi yapıştırılmaktadır. Dolayısı ile Harun Yahya acınacak bir megalomanyak olan Adnan Oktarın kişisel gündemini artıran yapay bir markadır. Örneğin, 1990larda Harun Yahya ismiyle çıkan kitapların çoğu o zamanlar Cavit Yalçın mahlasını kullanan eski takipçisi Metin Kımıldar tarafından yazılmıştır. [i](Şimdi neredesin Cavit Yalçın?! Mahlasını Harun Yahyanın web sayfaları için bir portal olarak mı kiraladın, yoksa o senden alındı mı?)[/i]
Adnan Oktar bugüne kadar şahit olduğum en kurnaz bir şarlatan ve en usta insan işleticisidir. [u]Mehdi (Mesihin Sünni ve Şii kopyası)[/u] olduğuna kuvvetle inanır, insan işletmeye uygun karizmaya, kolay aldanabilen sınırsız bir zengin insan havuzuna ve takipçilerinin çalışmalarıyla kolaylıkla etkilenebilen milyardan fazla bireyden oluşan bir pazara sahiptir.
1990lardan önce onu tanıyan biri olarak onun karmakarışık cinsel ilişkilere düşkünlük gösterebileceğine inanamamıştım. Ne de olsa o zamanlar dindar bir Sünni olarak kadınlarla olan ilişkilerinde son derece titizdi. Kadınlarla tokalaşmazdı bile. [u]Ancak zamanla evrim geçirdi ve değişti. Çevresindeki kadınlara cinsel tacizde bulunması ve ondan kaçanların açıklamalarıyla sık sık Türk medyasında yer almaktaydı.[/u] Kendisinden ayrılan eski müritlerin itiraflarına göre tarikatındaki bütün kadın üyelerle cinsel ilişki kurma hakkı olduğunu iddia etmektedir. Hatta bu kadınlar için bir de isim uydurmuştur: MOTOR. Bildirdiklerine göre, kız arkadaşlarının ilk kez gizlenen mehdi tarafından tadılması erkek müritlerce bir iltifat olarak değerlendirilmektedir.
[color=red][b]Yeni üyeler kazanmak ve markasını pazarlamak için seks, para, popüler semboller ve ünlü şahıslar kullanmaktadır. [/b][/color]Fakat en önemli araç aldatmadır, ancak bu aldatmayı "erdemlice" yapmaktadır, yani iyi bir amaç için! Aldatma propagandasını, mezhepler tarafından suistimal edilen Kurandaki TAKİYYE kavramı ile haklı çıkarmaktadır (bu kutsal ikiyüzlülük Şii mezhebinin inanç sisteminin bir parçasıdır!). Adnan, Reşadın elçilik iddiasını ve [color=red][b]Resul ile Nebi tanımları ile ilgili argümanını öğrendikten sonra [/b][/color]elçi olduğunu varsaydı ve bu inancını yakın çevresiyle paylaştı. Daha sonraları, milyar-kafalık Müslüman pazarına ulaşabilmek için Mehdi olduğuna dair özgün iddiasına geri döndüğünü sanıyorum. O pazarda milyonları kemiklerine kadar sömürebilirdi. [i](Fakat, Harun Yahya ismini seçmesi elçiliğine olan derin inancının bir belirtisidir. Neden? Bir ipucu: Kuran cehaletinden dolayı Haruna kitap verilmediğini düşünmektedir, böylece ona göre Harun nebi değil elçidir!)[/i]
Ataları Ebu Hureyre ve türdeşleri tarafınca aldatılan modern Müslümanların da bu şarlatan tarafından aldatıldığını görmek üzücü. Muhammede yakıştırılan hadis kitaplarının son derece rağbet görmesi gibi Adnan'a yakıştırılan derleme kitap ve videoların Müslüman kitapevlerinde rağbet görmesi de üzücü. Bu kitap ve videoların çoğu batıdan çalıntı, doğru ve yanlışın iç içe geçtiği derlemelerdir. Evrim teorisinin cahilce eleştirilmesinde olduğu gibi bilim sahte bilimle harmanlanıyor. Mehdinin kimliği ve maceraları gibi uydurma hadisler ile Kuranın mesajı karıştırılıyor.
[b]Bu şarlatanın popülaritesi ve başarısına baktığımızda, eğer hadis anlatımlarına inanacak kadar saf olabilseydim, bu DECCALe karşı duracak MEHDİyi sabırsızlıkla bekliyor olurdum.[/b]
Edip Yuksel; J.D.
Harun Yahya veya Adnan Oktar: Beklenen Mehdi
Edip Yüksel
Çeviren: Gökhan Aycan
Daha sonraları Harun Yahya mahlasını alan Adnan Oktar 1980lerin ortalarında öğrencim idi. İlk tanıştığımızda ben ünlü bir Sünni yazar ve politik eylemciydim. O ise Kürt Molla Said Nursinin kitaplarından etkilenen adı duyulmamış bir Sünni fanatikti. O sıralar kitaplarım baskı üstüne baskı yapmasına ve yüzbinlerce okuyucum olmasına rağmen kendime ait özel bir grubum yoktu. O ünlü değildi fakat üniversite öğrencilerinden birkaç düzine müride sahipti. Yirmilerinin sonlarında, üniversiteyi bırakmış, Ortaköyün orta sınıf bir mahallesinde annesiyle birlikte yaşayan bir işşizdi. Siyah uzun bir sakalı, yumuşak bir ses tonu, güler bir yüzü, çocukça şakaları ama en önemlisi hayali görevi için güzel hesaplanmış bir planı vardı.
Adnan mistisizm ile bilimsel retoriği birleştirip seçkin sınıfın çocuklarına korkutmadan modern bir biçimde sunuyordu. Zarif ve şehirli bir Said Nursi idi. Sakalsız Saidin aksine şık ve bakımlı sakaldan hoşlanıyordu. (bıyıklarını kısaltıp saçlarını tıraş ederek Fransiskan keşişlerine benzeten dinadamlarinin sakalından çok Avrupali sanatçılaran sakal stilini benimsemişti). Bu büyüsel bir çözümdü. Kendisiyle öğrencileri arasındaki mesafeyi her zaman korurdu ve onlardan sadece 7-10 yıl büyük olmasına rağmen onlara baba gibi davranirdi. Genç öğrencilerinin başını okşar ve onları görev için çalışmaya teşvik ederdi. Onlar ise bu hoş ve korumaci ilgiden haz alırlardı. Üniversite öğrencilerini, özellikle de zengin ailelerin yakışıklı çocuklarını hedef almıştı. Birbirlerini dairenin içine çekmekteydiler.
1986da askerlik görevimi Samsunda yaparken Rashad Khalifa ile haberleşmeye başlamıştım. Birkaç ateşli mektuplaşmadan ve tarihsel bir öneme sahip kitabı Kuran, Hadis ve İslamı okuduktan sonra dinimi sadece Allaha özgülemeye karar verdim. Bu inancımı Adnan Oktar da dahil olmak üzere yakın arkadaşlarımla paylaştım. Yeniliğe açıktı. Periyodik olarak bana sorular sorar ve benden aldığı bilgileri müritlerine aktarırdı. Görüşmelerimizi müritlerinden gizli tutmaya çalışıyordu. O zaman bunun nedenini bilmiyordum ve pek de önemsemiyordum. Tarzımı çok cüretkar ve kültürümü fazla köylü bulduğunu düşünüyordum. Haklıydı. Politik ve dini konularda tartışırken karşımdakinin giyimi, zenginliği veya kişisel duygularını pek umursamazdım. Geçmişe baktığımda bu gizliliğin arkasındaki gerçek nedeni görüyorum: Varlığımın onun karizmasını tehlikeye atacağını ve izleyicileri üzerindeki etkisini azaltacağını düşünüyordu. Özel bir bilgi veya Tanrıdan ilham aldığını düşünmelerini istiyordu. Arapça bilmemesine rağmen soru soramayan saf takipçilerini kandırabilecek ve çok şey bildiği izlenimini verebilecek kadar zekiydi. Beni görevi için muhtemel bir rakip olarak görmekteydi.
Daha sonra anladım ki mesaja olan ilgisi gerçeği bulmak için yapılan felsefi bir araştırmadan ziyade politik hırsından kaynaklanan pragmatik bir stratejiye dayanmaktaydı. Bu yöntemle, hadis ve sünnet öğretileriyle kutsanan orta çağ Arap kültürüne zıt modern hayat tarzı ve kültürüne sahip varlıklı ailelerin çocuklarını çekebileceğini düşünmüştü. Pahalı kıyafetler giyen yakışıklı çocukları grubuna katmayı kafasına takmıştı. Fakir insanlara ilgisizdi.
Niyetini ve beklenen MEHDİ olduğuna dair şiddetli inancını öğrendikten sonra 1988 veya 1989 yılında kendisiyle olan ilişkimi kestim. Bu olaydan bir süre sonra Sünni köklerine ve pazarına geri döndü. Gerçek yüzünü ortaya çıkarabilmek için son görüşmelerimizin birini gizlice kaydettim. Fakat daha sonra bunu açıklamaktan vazgeçtim. Davranışımın gizliliği beni rahatsız etmişti. Kaseti eski öğrencilerinden Mustafa Şahin ve eşi Yelda'ya verdim. Ancak göç etmeye zorlanmam ve Amerikada yeni bir hayata başlamamdan sonra kasetin Mehmet Metiner yönetimindeki İslamcı bir dergi olan Girişime verildiğini öğrendim. Dergi, konuşmanın kaydını Sunni Müslümanları Adnanın Makyavelist politikası hakkında uyarmak için yayımladı. Konuşmada, bazı varlıklı İngiliz Müslümanlar üzerinde etkili olan Kıbrıslı Şeyh Nazım ile işbirliği halinde olmasından dolayı azarlıyordum Adnan'ı. İlişkisini Nazımın nüfuzunu kullanmaya dayandırarak özür diler bir tavırla haklı çıkarmaya çalıştı. Dürüstlüğün Müslüman olmanın gerekli bir özelliği olduğuna inancımdan dolayı onu böylesi taktikler konusunda uyardım. Bu konuşmanın yazıya dökülmüş halini 19.orgun Türkçe forumunda bulabilirsiniz. Bu konuşmanın komik bir bölümü Adnan Oktarın yeni üye bulmak için kullandığı korkunç taktikleri ortaya çıkarmaktadır. O bölümde onu varlıklıları seçtiği için eleştirmekteydim. (Yazıda Adnan Oktar ismi Adnan Hocanın kısaltması olan A.H. ile belirtilmiştir.):
A.H.- Mesela bir gömlek alıyoruz, beş misli fazla veriyoruz. Adam gömleği görünce peşimizden geliyor.
E.Y.- Yahu, anladım da böyle bir gömlek görüp de gelen bir insan, bir başka gömlek görünce kaçar.
A.H.- Kaçamıyor, kaçamıyor...
Normal olarak Adnanın benimle olan gizli ilişkisinin ve Sünni liderlere karşı ikiyüzlülüğünün ortaya çıkarılması onun da benim gibi saldırıya, tehditlere ve aforoza hedef olmasını gerektirirdi. Skandala rağmen şaşırtıcı bir şekilde Adnan Sünni pazarda yükselen bir yıldız olmaya devam etti. Bir zamanlar takipçilerine Mustafa Kemal Atatürkün beklenen DECCAL olduğu öğretmiş daha sonra ise politik nedenlerden dolayı onu büyük bir kahraman ilan etmişti. Şu anda ikili bir oyun içindedir: Türk oligarşisini yatıştırmak için Atatürk-perestliği kullanmakta ve Müslümanları sömürmek için dolaylı olarak Atatürkün deccal olduğu mesajını vermektedir. Günümüze kadar bu ikili oyunu gayet başarılı bir şekilde oynamıştır. Adnan bir çok çelişkili duruma düşmesine rağmen 1980 başlarından beri değişmeyen en önemli inancı Adnan Oktarın beklenen MEHDİ olduğudur.
Onu "sadece Kuran" mesajı doğrultusunda ikna etmeye çalıştığım zamanlarda Mehdi hakkındaki hadisler dışında hiçbir geleneksel Sünni öğretide ısrar etmemiş ve hatta savunmamıştı. Bu konuda bir uzlaşmaya varma çabası ilginç ve komikti. Sadece Kuran görüşüne beklenen Mehdi inancı ile birlikte geçmesini kabul etmemi istemekteydi. Ona beklenen Mehdi ile ilgili hadislerin hadis uzmanlarının gevşek standartlarına göre bile uyduruk ve güvenilmez hadisler sınıfında olduğunu, bunların Emevi ve Abbasi sultanlarının çıkarları doğrultusunda uydurulduğunu anlatmaya çalıştım. Ona göre Mehdi (yani onun liderliği) en önemli konuydu. Masonlara ve Siyonistlera karşı yayınları, ün ve popülaritesini arttırmak ve sonunda da görevini dünyaya duyurmak için oluşturulmuş bir stratejiden başkası değildir. Tarikatının çalışma şekli, varlıklıları hedeflemesi ve onların kaynaklarını kullanması açısından Moon ve Scientology tarikatlarına benzemektedir.
Birbirimizle hapiste de karşılaştık. 3 Aralık 1986da best-seller kitabım İlginç Sorular-1 de yer alan düşüncelerimle Türkiyede teokratik bir devrimin gerçekleşmesini sağlamay çalışmam nedeniyle ikinci defa mahkum edilmiştim. [color=red][u]Bu kitabı Sunni İslamdan tektanrıcı islama[/u][/color] geçmemden önce yazmış olmama rağmen [u][b]aşırı devrimci ideolojimi [/b][/u]yansıtmamaktaydı. Daha ziyade hafif ipuçları ve kinayeler bulunuyordu. Fakat bu kadarı bile devletin beni mahkum etmesi için yeterliydi. Ne de olsa (yaşadığım radikal dönüşümden habersiz) açık ve gizli politik eylemlere katılmamı engellemeye çalışıyorlardı.
Adnan ile cezaevi revirinde karşılaştım. Oraya beni kitaplarımdan ve konferanslardan tanıyan bir doktor tarafından götürüldüm. Hüküm giymiş katiller ve hırsızlar ile dolu kalabalık koğuştan kurtarmak istemişti beni. Adnan da oradaydı ama çok farklı bir nedenden dolayı... Askerden kurtulmak için tıbbi rapor almaya çalışıyordu ve bu nedenle paranoid şizofren gibi davranıyordu. Bu bir ironiydi. Gerçekten de akıl sağlığı bozuktu; ancak anılsamaları olan bir megalomanyak olarak kurnazca başka bir hastalığı taklit etmekteydi. Başarmıştı; askerlikten kurtuldu ve o günden beri akli kapasitesi yeterli olmadığından cezai sorumluluktan muaftır. [color=brown][u]Böylece cinsel taciz, dolandırıcılık, iftira, şantaj ve diğer suçlardan kurtulabilmektedir. Adnan Mehdi olarak bir mucize gerçekleştirmiş ise o da budur: Resmi olarak akıl hastasıdır ve cezadan muaftır.[/u][/color]
[color=darkblue][b]Adnan akademik standartlara göre zayıf olmasına rağmen yetenekli bir insan kullanıcısı, sabırlı ve becerikli bir takım lideridir.[/b][/color] Büyük bir misyon için seçilmiş bir lider imajını çeşitli etkin psikolojik yöntemler ve pazarlama numaraları kullanarak göstermeye çalışmaktadır. Yakında tüm dünyayı yöneteceğinden ve onun şanslı ve güçlü yardımcıları olacaklarından ona katılmaları saf ve genç öğrencilerin çıkarınadır. Tarikat ayrıca zengin ve nüfuz sahiplerinin çocukları için kutsal bir kulüp sunmaktadır; ikinci el kızlar ise ek faydasıdır. Müritler bu avantajlara karşılık özgürlüklerini ve benliklerinin bir kısmını kaybederler fakat milyonlarca insanın bir tarikat veya dini organizasyona katılabilmek adına bu kıymetli haklarından ve değerlerinden vazgeçmeye hazır olduklarını bilmekteyiz. Verdiği zafer tarihlerinin bir kaç defa ertelenmesine rağmen, kim tüm dünyanın epeydir beklenen şanlı bir yöneticisinin sekreteri veya sözcüsü olmak istemez? Zafer 1999da olmasa da 2005te veya 2014te gelecektir. [b][color=brown]Yehova Şahitleri dünyanın sonunu bir yüzyıl içinde birkaç kere ertelemişlerdir ve bildiğim Adnan onlardan daha az yetenekli değildir. Ölümünden sonra takipçileri Mehdi ordusununun şevkini dünyanın sonuna kadar götürmeye yetecek deneyimi kazanacaklar! [/color][/b]Zengin, eğitimli ve sadık tarikat üyelerinden oluşan, kes ve yapıştırda, kırpma ve biçim vermede, çalıntı parçaları yapboz gibi bir araya getirmede uzman ve bunları kitleye liderin ismi altında cömertçe sunan bir kaç yüz kişilik bir ordu, evet böyle bir ordu güçlü bir kuvvettir. Fakat Mehdiden sonra liderlik için kutsal bir kavgaya girme riski her zaman için var olan bir ordu.
Adnanın benimle olan ilişkisi Türk medyası, kitapları ve dergilerinde makale ve politik analizlerin konusu oldu (örneğin Ruşen Çakırın Ayet ve Sloganı), sıkça tekrarladığı dönüşleri Hürriyet, Milliyet, Radikal ve Sabah gibi gazetelerde belgelenmiştir. Birçok takipçisi hayal kırıklığıyla onu terkettiler fakat her seferinde Mehdinin yakın yardımcıları olarak dünyayı yönetmeye hazır saf gençleri kendi safına çekerek tarikatını tazelemeyi başardı. Eski takipçileri bazen mafyavari olmak üzere karmaşık yöntemlerle korkutulmaya ve şantaja maruz kaldılar. [b]Gizli operasyonları ve yanlış bilgilendirme kampanyalarıyla profesyonel bir haberalma örgütü gibi çalışmaktalar[/b]. İstediklerini şantaj, iftira ve hakaret yoluyla elde etme alışkanlığı başlarının bir kaç yıl önce üst düzey Türk politikacıları ile derde girmesine neden oldu. Daha önce de belirttiğim gibi, Adnan mucizesini gerçekleştirdi; akıl hastalığını belirtir tıbbi raporu sayesinde sadece askerlik hizmetinden değil ama aynı zamanda hakkında açılan davalardan da kurtuldu.
Adnanın ne fende ne de dinde resmi bir eğitimi yok ve kendi mahlasını taşıyan yazılı ve görsel malzemede ele alınan konuları derinlemesine anlayabilecek yetkinlikte değil. Bundan dolayıdır ki kendisini halk önünde uzmanlarla tartıştığını göremezsiniz. Bir tek tartışma programı onu Çıplak Krala çevirmeye yeterli olacaktır. Bu yazıyı kendisine karşı bir meydan okuma olarak dikkate alabilir: [u]Onunla televizyonda canlı yayında tartışmaya hazırım.[/u]
Adnan aracılar kullanır ve herşeyden kendisine pay çıkarır. Tıbbi raporunu kullanır ve suçlamalardan kurtulur. Adnan Oktardan yani Tanrının iki elçisi Harun ve Yahyanın isimlerini sömürenden öğrenilecek çok şey var! Genelde eğitimli ve zengin ancak saf olan müritleri çoğunlukla batılı bilimadamları ve sanatçılardan çalıntı yazı ve videoları hazırlamak için gece gündüz çalışmaktalar. Sonunda ise işbirliği ile oluşturulmuş bu çalıntı eserlere Harun Yahya ismi yapıştırılmaktadır. Dolayısı ile Harun Yahya acınacak bir megalomanyak olan Adnan Oktarın kişisel gündemini artıran yapay bir markadır. Örneğin, 1990larda Harun Yahya ismiyle çıkan kitapların çoğu o zamanlar Cavit Yalçın mahlasını kullanan eski takipçisi Metin Kımıldar tarafından yazılmıştır. [i](Şimdi neredesin Cavit Yalçın?! Mahlasını Harun Yahyanın web sayfaları için bir portal olarak mı kiraladın, yoksa o senden alındı mı?)[/i]
Adnan Oktar bugüne kadar şahit olduğum en kurnaz bir şarlatan ve en usta insan işleticisidir. [u]Mehdi (Mesihin Sünni ve Şii kopyası)[/u] olduğuna kuvvetle inanır, insan işletmeye uygun karizmaya, kolay aldanabilen sınırsız bir zengin insan havuzuna ve takipçilerinin çalışmalarıyla kolaylıkla etkilenebilen milyardan fazla bireyden oluşan bir pazara sahiptir.
1990lardan önce onu tanıyan biri olarak onun karmakarışık cinsel ilişkilere düşkünlük gösterebileceğine inanamamıştım. Ne de olsa o zamanlar dindar bir Sünni olarak kadınlarla olan ilişkilerinde son derece titizdi. Kadınlarla tokalaşmazdı bile. [u]Ancak zamanla evrim geçirdi ve değişti. Çevresindeki kadınlara cinsel tacizde bulunması ve ondan kaçanların açıklamalarıyla sık sık Türk medyasında yer almaktaydı.[/u] Kendisinden ayrılan eski müritlerin itiraflarına göre tarikatındaki bütün kadın üyelerle cinsel ilişki kurma hakkı olduğunu iddia etmektedir. Hatta bu kadınlar için bir de isim uydurmuştur: MOTOR. Bildirdiklerine göre, kız arkadaşlarının ilk kez gizlenen mehdi tarafından tadılması erkek müritlerce bir iltifat olarak değerlendirilmektedir.
[color=red][b]Yeni üyeler kazanmak ve markasını pazarlamak için seks, para, popüler semboller ve ünlü şahıslar kullanmaktadır. [/b][/color]Fakat en önemli araç aldatmadır, ancak bu aldatmayı "erdemlice" yapmaktadır, yani iyi bir amaç için! Aldatma propagandasını, mezhepler tarafından suistimal edilen Kurandaki TAKİYYE kavramı ile haklı çıkarmaktadır (bu kutsal ikiyüzlülük Şii mezhebinin inanç sisteminin bir parçasıdır!). Adnan, Reşadın elçilik iddiasını ve [color=red][b]Resul ile Nebi tanımları ile ilgili argümanını öğrendikten sonra [/b][/color]elçi olduğunu varsaydı ve bu inancını yakın çevresiyle paylaştı. Daha sonraları, milyar-kafalık Müslüman pazarına ulaşabilmek için Mehdi olduğuna dair özgün iddiasına geri döndüğünü sanıyorum. O pazarda milyonları kemiklerine kadar sömürebilirdi. [i](Fakat, Harun Yahya ismini seçmesi elçiliğine olan derin inancının bir belirtisidir. Neden? Bir ipucu: Kuran cehaletinden dolayı Haruna kitap verilmediğini düşünmektedir, böylece ona göre Harun nebi değil elçidir!)[/i]
Ataları Ebu Hureyre ve türdeşleri tarafınca aldatılan modern Müslümanların da bu şarlatan tarafından aldatıldığını görmek üzücü. Muhammede yakıştırılan hadis kitaplarının son derece rağbet görmesi gibi Adnan'a yakıştırılan derleme kitap ve videoların Müslüman kitapevlerinde rağbet görmesi de üzücü. Bu kitap ve videoların çoğu batıdan çalıntı, doğru ve yanlışın iç içe geçtiği derlemelerdir. Evrim teorisinin cahilce eleştirilmesinde olduğu gibi bilim sahte bilimle harmanlanıyor. Mehdinin kimliği ve maceraları gibi uydurma hadisler ile Kuranın mesajı karıştırılıyor.
[b]Bu şarlatanın popülaritesi ve başarısına baktığımızda, eğer hadis anlatımlarına inanacak kadar saf olabilseydim, bu DECCALe karşı duracak MEHDİyi sabırsızlıkla bekliyor olurdum.[/b]
Edip Yuksel; J.D.
Konular
- Bu Kategori Hakkinda
- Tecavüz kurbani Irakli kadinlarin çigligi: Allah icin bizler
- ÇOCUKLARA BILE TECAVÜZ ETTILER
- Haçli Savasi...
- Mernis Projesi
- Nüfus daireleri terör mesaisi yaptı
- Şaka değil gerçek! Özel hayatınız kalmayacak
- Devlet tüm vatandaşların fotoğrafını çekecek
- Yakın takip amacıyla yabancılara T.C. kimlik numarası verile
- 'Kişisel veriler' kanunla korunacak
- Amerika her e-postanızı okudu!
- ECHELON'u Örseleme Günü
- İstanbul'a gizli gözler
- Misyonerler kültür tahribatına yol açıyor
- MERNİS PROJESİ İSRAİLLİLERE BIRAKILDI
- Can Azerbaycana misyoner çengeli
- Irak şimdi de misyoner işgali altında
- Misyonerlik nedir, hedefleri nelerdir?
- Kültürel Degisim'e Bakislar
- Gerçeğin yüzü Kurtlar Vadisi!
- Atalarımız "Şamanist" değildi...
- KIBRIS TÜRK KÜLTÜRÜ DOSYASI
- Fotografcilik ve Fotograf Siteleri
- Kolesterol Nedir ?
- Saglikli Yasam Web Siteleri
- Beslenme ve Gida web siteleri
- Spor ve Vücud Gelistirme Siteleri
- BESLENME ILE ILGILI TAVSIYELER
- Sanal Sergi Web Siteleri
- Guatr hastalığına karşı iyotlu tuz kullanın